Thursday, June 24, 2010

Belgesel Kuşağı

Bizim bi arkadaş Veetle üzerinden devamlı belgesel yayınlamaya başladı. Şimdilik güzel şeyler dönüyor. Vakti olan, belgesel seven takılsın. Adamın resmen kitlesi oluşmuş 2 haftada. Biz 2 yıldır blog yazıyoruz o kadar yorum almadık...İnsanlar okumuyor azizim diyelim de umrumuzdaymış gibi olsun.

http://veetle.com/view/index.html#4c1a3ec846aca

Dönüş

Aylar olmuş yazmayalı, blogda devamsızlık hic istemedigim bir sey. Genelde 2 haftada 1 yazı ortalamasını iyi-kötü tutturmuştum ama bu aylarda ortalamanın gerisinde kaldık, devamsızlık yaptık. Umarım tekrardan eski ortalamayı yakalarız deyip, devam edelim.

Gecen aylarda İtalya'da neler oldu bakalım. Büyük olay olarak İnter Avrupa şampiyonu oldu. 100000 kişi meydanlardaki dev ekranlardan maçı takip etti. Metro durağı kapatıldı kalabalıktan, anladım ki İtalyanlar futbolu gerçekten seviyor ve şanslılar ki beceriyorlar da.

Bunun yanı sıra ekonomi devamlı kötüye gidiyor. Bana kalırsa önümüzdeki 10 yılda İtalya çok büyük markaları ve şirketleri olmasına rağmen değişen dünyaya adapte olaması nedeniyle zorluk çekecek. Net yazayım, göçmenlerini verimli kullanamıyorlar, nüfusları yaşlanıyor, dışarıya yeterince açık değiller. Bir çok turist belki de İtalya'ya bu nedenle geliyor. Mesela 40 yıl öncenin İtalya'sına benzeyen hala çok doku-tat var, kolay bozmuyorlar. Türkiye'de değişim çok hızlı geliyor ve adeta eskiyi ezip geçiyor. Oysa burada babasından kalan kafeyi, restoranı işleten ve düzgün hayat yaşayan çok İtalyan var. Etrafta ne pıtrak gibi biten Starbucks, ne de işlerini baltalayan fast-food zincirleri bolluğu görünüyor. Bu taraftan bakınca olumlu duruyor ama öte yandan da bu kapalılık globalleşen dünyada İtalyanlar'ın elini ayağını biraz bağlıyor. Adamlar aşırı yerel. Mesela kimse doğduğu şehirden uzaklarda çalışmayı istemiyor. Milano'ya iş için gelen çok güneyli var ama yarı fiyatına bile kendi bölgelerinde iş bulsalar hemen döneceklerini söylüyorlar ve her gün bu kendilerine yabancı metropol hayatına söverek günlerini geçiriyorlar. Neymiş, havası kirli...Milano'nun nüfusu 2 milyon civarında. 3 tane metro hattı var, ek olarak tramvay ve otobüsler de ulaşımı kolaylaşırıyor. Doğalgaz çok yaygın. Hala daha şikayetçi olmalarının asıl nedeni de bu yerellik.

Bir gariplik de çok fazla aksan olması İtalya'da. Dil birliklerine geç kavuşmuşlar, tamam ama artık kaç jenerasyon bu dili konuşuyor. Nasıl ortak bir İtalyanca duyulmuyor ilginç. Özellikle de Napoli ve Sicilya tayfası nasıl bir İtalyanca konuşuyorlarsa, dinlerken insan yoruluyor. Ama bazen başkaları da anlamıyor söyledikleri kelimeleri, ben anlamasam ne çıkar ki? Türkiye'de üç aşağı beş yukarı her insan yerel ağızla konuşunca bile birini anlar deyince çok şaşırıyorlar. Bir de bazı güneyliler kendilerini çok dışlanmış hissediyorlar anlaşılan. Bir Sicilyalı arkadaş kendisini ve beni kastederek "Biz yabancılara burada farklı davranıyorlar" demişti. Siz düşünün psikolojiyi, ben ve kendisini bir görüyor yaşadığı bu şehirde...Bu arada İtalya'nın enteresan partisi Lega Nord (Kuzey Ligi) başkanı dün İtalyanlar'ın gruptaki son maçı satın alacaklarını ima ederek milli takımı da desteklemediklerini belirtmişti. Çok tepki çekti, özür diledi. "Şaka yaptım" demiş. İtalya'da bir nane yiyince şaka yaptım diyeceksiniz. Bu da Berlusconi'nin mirası. Adam herkese şaka yapa yapa ülkede şaka eşeğiyle oynadı. İnsan Obama'ya "Bizim gibi bronz birisi" ve "Eşi de bronzlaşmış" der mi? "Göçmenler gitsin, güzel kadınlar hariç" cümlesini bir başbakan söyler mi? Neyse ki bizim başbakan kadar ciddileştirmiyor söylemleri şimdilik. Bakalım ne olacak ilerleyen günlerde. Lega Nord'un yükselişi de bu adamların dışa açılma-göçmenleri efektif kullanma gibi sıkıntılarını çözümsüz bırakıyor gibi.

Tabi ki klişeler de devam, zorla Arapça okutmaya kalkışan da var, devemi özleyip özlemediğimi soran da...Bir noktada insan pes ediyor.

Yarın güzel bir gün olacak...İtalya dünya kupası grubundan çıkıp çıkamayacağını belirleyecek maçı oynayacak. İş yerinde 4'te toplantı salonunda hep beraber izleyeceğiz karşılaşmayı. Buna izin verilmesi güzel bir şey. Aksi taktirde herkes ekranlarında küçük pencereler açıp, maçları yarım yamalak takip etmek durumunda kalacaktı. İş ortamı detaylarını başka yazıya bırakalım şimdilik.

Bu arada kişisel bir not, önümüzdeki ay sanırım 4 Eylül'de çıkış yaptıktan sonra Türkiye'ye döneceğim tatil için. Bu sefer gerçekten çok özledim. Umarım mevcut marjinal sorunlar 1 ay içerisinde çözülür de huzurlu bir atmosfere erer ülkemiz. En zoru da İtalyan gazetelerinde Türkiye ile ilgili olumsuz haberler çıktığında ertesi gün en az 10 kişiye brifing vermek. Şu an popüler sorular İsrail-İran konusunda olsa da cevap vermeye en çok zorlandığım ölen İtalyan papazdı. Kendisi de Milanolu imiş ayrıca. Bir de gelin vardı, kombo yapıp yapıp sordular. Ne dersin ki? İstediğin kadar lafı gevele, adamlar şiddete o kadar uzak ki bize kıyasla mahcup oluyorsun.

En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere...

Bu arada güzel film, izlensin: